Haber

Herkes Depremin Maliyetini Farklı Hesaplıyor: Yeni Deprem Vergileriyle Enflasyonda Yol Ayrımı

Kahramanmaraş merkezli 11 ilde etkili olan deprem felaketleri Türkiye’yi sarsarken, ekonomik maliyeti hesaplanamadı. Yıkım geniş bir alanda gerçekleşirken, kaba hesaplar ve iddialara göre afetin üzerinden bir ay geçtiğinde yapılan hesaplamalar da farklılaşıyor. Maliyet hesaplamalarındaki farklılık, içeriklerin farklılaşmasından kaynaklandığı gibi bazı iktisatçıların maliyetleri karşılamak için farklı yollar önermesinden de kaynaklanmaktadır.

ABD’li yatırım bankası JP Morgan’ın varsayım hesaplamalarına göre zarar 25 milyar doları bulurken, Wall Street Journal (WSJ) 50 milyar doları buluyor.

Dünya Bankası, yıkımın 34.2 milyar dolar olduğunu ancak tüm inşaat, altyapı ve güçlendirme işlerinin maliyetinin 100 milyar doları aşacağını açıklıyor.

Birleşmiş Milletler (BM) Kalkınma Programı (UNDP) yetkilileri, 6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli meydana gelen depremlerin hasar maliyetini hesapladı.

UNDP yetkilisi Louisa Vinton, çalışmalarının ardından Gaziantep’ten yaptığı açıklamada, depremlerin vereceği zararın 100 milyar doları geçeceğini belirtti.

Vinton, Türkiye’de 11 ilde ve Suriye’de etkilenen bölgelerde yaptığı çalışmalar sonucunda, depremzedeler için BM’den fon toplamak amacıyla önümüzdeki hafta 16 Mart’ta Brüksel’de yapılacak bağış konferansında ele alınacağını duyurdu. .

Fitch, “Depremin makroekonomik etkisi henüz ölçülmedi” dedi.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, depremlerin yol açtığı “operasyonel aksamaların” Türk şirketlerinin kredi profillerini etkilemeyebileceğini belirtmişti.

Fitch, ihraççı şirketlerin fabrikalarının veya operasyonel varlıklarının ilk etapta değerlendirmeye esas olmadığını vurgularken, sarsıntının lojistik ve altyapıya verdiği zararı hesaplamak için henüz çok erken olduğunu açıkladı. Bunun makroekonomi üzerindeki etkisinin şu anda hesaplanmadığından bahsedildi.

Fitch ayrıca kısa vadede tüm çabalara rağmen tüketici talebi ve tedarik zincirleri üzerinde etki yaratacağını belirtti.

17 Ağustos 1999 depreminden sonra Türkiye yeni vergilerle tanıştı ve sonraki yıllar ekonomik krizlerle geçti.

prof. Esfender Korkmaz, 2023’te yeni vergilere gerek olmadığını belirtiyor.

Atilla Yeşilada ise yeni vergilerin veya daha yüksek vergi oranlarının yolda olduğunu belirterek, önce alkol ve tütün mamullerine uygulanan vergi artışının yeterli olmayacağını belirtiyor. Bunlara ek olarak emisyonların artacağını ve bunun enflasyon yaratacağını da sözlerine ekliyor.

PoltikYol’da Alper Budka hesapları soruyor ve ekonomistlere aktarıyor.

Peki maliyet hesaplamaları neden bu kadar farklı? Hükümet ekonomik olarak ne yapabilir ve seçimler üzerinde nasıl bir etkisi olabilir?

Depremin ekonomik maliyeti ikiye ayrılır: Yıkılan alanların alt ve üst yapı olarak inşa edilmesi ve bunların ekonomik büyümeye etkileri.

Bu depremin 17 Ağustos 1999’dan farkının sanayi açısından zengin bir bölgede olmaması olduğunu vurgulayan Güldem Atabay, GSMH’de 99’daki gibi yüzde 4-5 değil, 1-1,5 puanlık bir azalma öngörüyor. bu da inşaat departmanının etkisiyle yeniden yapılanma ile kapatılacak.

TOKİ inşaatlarının 45 milyar dolara mal olduğu gerçeğinden hareketle TÜRKONFED’in alt yapı eklendiğinde yaptığı hesaplamanın gerçekçi olduğu görülüyor. Bu süreçte depremzedelerin ihtiyaçları ile birlikte 100 milyar doları bulabilecek maliyetin 2-3 yılda bütçeyi etkileyeceğini de vurguluyor.

99 yılında toplanmaya başlayan vergilerin fon olarak ayrılması halinde bu dönemde maliyetlerin bir kısmının karşılanabileceği görülürken, Atabay yeni vergilerin getirilmesi ihtimalini yüksek görüyor.

Farklılıkların dikkate alınan harcama kalemlerinden kaynaklandığını belirten Arda Tunca, şu anda fotoğrafın tamamının görünmediğini ekliyor.

Bölgeden dışa göçün net rakamlara ulaşılmasını da engelleyebileceğini söylerken, Esfender Korkmaz’ın öngörüsü için “ne olması gerektiğini”, Atilla Yeşilada’nın vergilendirme tahmini için “ne olacağını” belirtiyor.

Bölgede yapılacak harcamaların iç talebi artıracağını ve enflasyon yaratacağını, kaynaklar için para basmanın da enflasyonu etkileyeceğini ancak mevcut ekonomi modelinde kredi mekanizmalarında da sorunlar olduğunu söylüyor.

Seçimden sonra gelecek hükümetin ekonomik çöküntü nedeniyle her halükarda sorun yaşayacağını söylüyor.

Murat Kubilay, sarsıntının neden olduğu çeşitli hasar türleri olduğunu da ortaya koyuyor. Her şeyden önce altyapı ve üst yapıya verilen zararlar ve bunların niteliğinin değiştiği bir gerçektir. Yıkılan binanın ahır mı yoksa hastane mi, fabrika mı yoksa apartman mı olduğu hesabı farklı kılıyor.

Alt yapının üst yapı kadar zarar görmediğini belirten Kubilay, ikinci tipin ‘milli gelir’ bazında olduğunu belirtiyor. Büyüme üzerindeki etkinin yüzde 3-3,5 aralığında olacağını ve 2023’te yüzde 1-1,5 aralığında kalabileceğini belirtiyor. Bu kısımdaki kaybın 20 milyar civarında olduğunu ancak 100 milyarı bulabileceğini sözlerine ekliyor. Her ne pahasına.

Ayrıca kent merkezlerinde çok ciddi bir hasar olmayacağı ancak kamu harcamalarında bölge halkının ihtiyaçlarının uzun süre karşılanacağı hesaplanıyor. İnşaat sürecinin 1-1,5 yılda tamamlanmasının sorun olduğu belirtiliyor.

Seçimler nedeniyle vergilerdeki artışın sınırlı kalacağını öngören Kubilay, son yıllardaki erime gücünün de vergilerin önünde engel teşkil ettiğini söylüyor, kamu harcamalarının enflasyon yaratacağına dikkat çekiyor ve korkulan rakamı söylüyor: 3 haneli enflasyon

prof. Dr. Şenol Babuscu maliyeti hesaplarken iki ana unsurdan bahsediyor, önce kayıplar sonra da geleceğe etkileri.

Mevcut kayıpları ve gelecekteki kayıpları hesaplamak için henüz çok erken olduğunu söyleyen Babushcu, ortalama 50-60 milyar dolar aktarıyor.

Sarsıntı felaketi olmazsa yıl sonunda enflasyonun 40’lar civarında olacağını varsayan Babuşcu, facianın 60 mertebe gerisine ulaşabileceğini varsayıyor. Ek vergi beklediğini anlatırken toplanan 115 milyar TL’lik yardımın 85 milyarının halktan geldiğini hatırlatıyor. Uluslararası kuruluşlardan gelecek rakamın artık bilinmediğinin altını çiziyor.

Depremzedelerin 1 ayı geçmesine rağmen hala birçok eksiği varken, Türkiye karşı karşıya olduğumuz ekonomik tablonun boyutuyla 14 Mayıs’ta seçime doğru gidiyor…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu